Kurşun Gölgeli Hayatlar
Fotoğraf Kaynak: www.sonsuzark.com |
Ailemin başına bu felaketler gelmeden önce de pek çocuk değildim ya, neyse… Çünkü burası Filistin. O kurşunlarla sevdiklerimiz ölürken, bizim de hayallerimiz, çocukluğumuz ölüyordu aslında. Şimdiye dek hayatımda sadece bir tane oyuncağım oldu. Onu da babam yapmıştı bana. Düğmeden tekerlekleri olan, ilaç kutusundan bir araba… Onu öyle çok seviyorum ki, o gazetelerde gösterilen pahalı gerçek arabalara bile değişmem. Annem, küçük kardeşim ve kedim Çakıl’dan sonra en değerli varlığımdır benim. O yüzden bir gün postalların altında ezilmesinden korkarak kuytu köşelerde sakladığım ilk ve tek servetim. Çocuktum ama onların ördüğü duvarların ardındaki yaşıtlarım gibi arkadaşlarımla toplanıp maç yapamadım hiç. Çünkü ne topum vardı oynayacak ne de takım kurabilecek kadar arkadaşım…
Arkadaşlarım ya ölümden kaçmak için mahalleden ayrılıyorlardı ya da henüz kaçamadan ölüm bizi ayırırdı. Bu arada sadece kurşun ve bombayla öldürmüyorlar bizi. Yardım yollarımızı kapatarak, gönüllü doktorlarımızı baskı ile saygısızca uzaklaştırarak açlık ve hastalıktan ölmemize de neden oluyorlar. Bu yüzden bir gün öncesinde konuşup birlikte hayaller kurduğum insanları, ertesi gün şehit olarak görmek artık beni şaşırtmıyor. Eskisi kadar da üzülmüyorum, aile içinde konusu açıldığında da “Allah daha fazla acı çekmesini istemedi de yanına aldı.” diyorum. Onlar da daha fazla üzülsün istemiyorum çünkü. Şaşırmadığım başka şeyler de var. Ellerinde büyük fotoğraf makineleriyle dolaşan yabancılar mesela. Biz acı çekerken onlar da acının fotoğrafını çekmeye gelmişler. Medya diye bir şey diyorlar; bizi dünyaya anlatacaklar ya, bu yüzden kurşunlar onlara sıkılmıyor ne de olsa…
Kedim Çakıl, yakın arkadaşım. Ona hayvan diyorlar ama –benim kedim olduğu için gururla söylüyorum ki- o iki ayaklı birçok üniformalıdan daha fazla insandır aslında. Onlar; doğasında var olan insani duygularını, beyinlerindeki zehirli düşüncelerle örülmüş hapishaneye tıkıp ölüme terk etmişler. Sadece askerlerimize değil; yaşlı, kadın-çocuk demeden şiddetin öldürücü yüzünü ayrım yapmaksızın tüm halkımıza göstermişler. Doktor, öğretmen, polis; bizi güçlü kılacak kim varsa ya öldürmüş ya da psikolojik şiddet kullanarak sindirmişler.
Ben henüz çocuğum belki ama ileride onlara yaptıklarını ödetmek için planlar yapıyorum. Hatta çoğu gece rüyalarımda, babamın yaptığı ilaç kutusundan düğme tekerlekli arabam ile onların üzerine gidiyor; devleşmiş kedim Çakıl’ı bir kaplan gibi öfkeyle üstlerine salıp onların kâbusu oluyordum. Tam zaferi kazanacakken annemin çıkardığım seslere uyanıp, kardeşim uyanmasın diye beni dürtmesiyle zafer bayrağını kaldırmayı maalesef bir başka rüyaya bırakıyordum.
Dedim ya, Filistinli bir çocuğum ben, diye… Yaşadıklarımla, düşüncelerimle yetişkin gibi olsam bile; duvarın öte tarafındaki çocukların sinemada, lunaparkta yaşadığı mutluluğu, ben de böyle rüyalarımda yaşıyorum işte. Uyanıkken çocuklaşıp mutlu olamıyorum ama -yemin ederim ki- bir gün kendi topraklarımızda çocukların neşeli gülüşleri çınlasın diye her şeyimi feda etmeye hazırım. Düğme tekerlekli ilaç kutusundan arabamı bile…
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder