Kamboçya
İlk Kamboçya seyahatimizdi, geçen sene bu zamanlar... Gitmeden önce her zamanki gibi ön hazırlığımızı, araştırmalarımızı yapmış, işlerimizi halledebilmek için kafamızda bir zaman çizelgesi oluşturmuştuk, karı koca, 2 sırt çantası ve kızımız yanımızda, henüz 1 yaşında...
Çok sonra anladık ki Kamboçya için plan, program, internetten yapılan araştırmalar hatta rezervasyonlar dahi kifayetsiz, tecrübe ve bir kaç dolar ise pusulamız.
Kamboçya'da ara sokaklarda çöp kokusu havaya sinmiş adeta, başınızı çevirdiğiniz her yönde çıplak çocuklar, dilenciler, yerlerde yatan insanlar görmeniz mümkün, yalnız şaşırtıcı olan yine yanı başınızdan süper lüks arabaların geçip gidiyor, tıpkı filmlerde gördüğümüz mayın tarlaları ve savaş harabelerinin arasından görkemli avm lerin yükseliyor oluşu. Hala bu kadar zıtlık içiçe nasıl yaşar anlamış değilim.
3 gece kaldığımız ve her 3 gece için aynı parayı ödediğimiz halde ilk akşam yemeğimiz için bize "başka opsiyonunuz yok standart menü yiyeceksiniz", ikinci akşamımızda "dün zaten yediniz bu akşam yemek yok, her akşam yemek mi verilir" diyen, üçüncü akşam ise içki menüsü dahil alakart menü sunan, bu durumun garipliğini ne restaurant ne de otel müdürüne kabul ettiremediğimiz otelimizin önünden bir tuk tuk taksiye biniyor ve sabahın erken saatlerinde vize işlemlerimiz için Tayland konsolosluğuna ulaşmaya çalışıyoruz, İngilizcesi yes ve no dan ibaret tuk tuk şöförümüz yarım saat gittikten ve kuş uçmaz kervan geçmez bir araziye ulaştıktan sonra birden kenara çekip duruyor, el kol işaretlerinden bir de go go demesinden bizi indirmek istediğini anlıyoruz, şöyle bir etrafımıza bakındığımızda, şehri gözümüzle seçebiliyoruz fakat asla yürüme mesafesinde değil...
Her ne kadar başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş olsa da tüm cesaretimle, anlayıp anlamadığı da umurumda olmadan İngilizce "bin şu arabaya ve bizi konsolosluğa götür, yoksa biz inmiyoruz" diye avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Binmiyor, etrafına bakınıyor, bir sigara yakıyor, biz de hiç istifimizi bozmuyor, aklımızca inatlaşıyoruz, bu şekilde kendini tekrarlayan 10-15 dakikanın ardından, eşimin cüzdanını çıkartmasıyla yanımıza yanaşan tuktuk şöförünün tek amacının fazladan bir kaç dolar koparmak olduğunu anlıyor, 3 dolar karşılığında tekrar arabasına dönüp yola koyulmasını sağlıyoruz...
Artık Kimer halkını ve Kamboçya'da düzensizliğin düzenini bildiğimizden sonraki seyahatlerimiz daha az sürprizli hatta eğlenceli geçti, lakin ilk seferi unutmak mümkün değil. Yakın zamanda tekrar bir Phnom Penh (Kamboçya'nın başkenti) ziyaretimiz olacağından mıdır yoksa seneyi devriyesinden mi bilmem tekrar o her saati aksiyonlu, yaşarken gerilim, hatırlarken kahkaha içeren günleri anımsadım, o diyarları merak edeniniz yada gitmeyi planlayanınız varsa bozukluk dolarları cebinizden eksik etmeyin, sinirlerinize hakim olun ve herşey geçtikten sonra tüm yaşadıklarınızın sizi gülümsetecek rengarenk anılar olacağını hatırlayın diye sizinle de paylaşmak istedim. Özellikle el sanatlarını beğendiğim Kamboçya'nın başkent trafiği İstanbul'u aratmaz nitelikte, bizim taksici hariç genellikle 7'den 70'e herkes akıcı İngilizce konuşabiliyor, sayfiye yerleri daha turistik ve gezmeye yönelik dolayısıyla daha temiz ve"Amok Çorbası" mutlaka denenmeli çok lezzetli benden söylemesi.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız..
Hiç yorum yok
Yorum Gönder