Hayatın Son Gözlüğü
Farkında mısınız? Sayamayacağız kadar çok gözlüğe sahibiz biz. Hayatın üzerimizde bıraktığı izlerin etkisiyle ruh halimize göre çoğunlukla farkında olmadan edinip kullandığımız görünmez gözlükler bunlar.
Gerçekten anlayabilmek için kullandığımız empati gözlüğü, hayatı cennet gibi gösteren toz pembe gözlükler, görmek için pek gönüllü olmasak da acı gerçekleri HD kalitesiyle önümüze çarşaf çarşaf seren hatta içimizi daraltan, karamsarlığa sürükleyen bir sürü görünmez gözlük taşıyoruz zihnimizde.
Aslında daha bilmem kaç türlü çeşidi olup da yazamadığım bu görünmez gözlükleri iki kelimelik tamlamaya sığdırıvermişiz: Bakış açısı…
Güldüren, ağlatan, bazen sükût elbiseleri giydiren bazen de sözümüzden çok sesimizi yükseltmemize neden olan ruh haline büründüren şeydir bu görünmez gözlükler. Ya da diğer tabiriyle bakış açısı dediğimiz şey işte.
Bunlardan biri var ki duygularınızı da göz hizasına çekip bakışlarınıza yerleştirdiğiniz an dikkat etmediğiniz, baksanız da önemsiz bulduğunuz hatta bazen şikâyet ettiğiniz durumlardan bile güzellikler gösterir size. Mutluluk verirken biraz da burkar yüreğinizi. Ya da biraz’dan daha da fazla belki.
Bu gözlük hangisi mi?
$ads={1}
Son…
“Son gözlüğü” oluyor kendileri.
Bununla hayata bakıp da bizzat yaşadığınız ya da şahit olduğunuz zamanlar olmuştur ve olacaktır elbet.
Bu gözlükle baktığımızda hep var olan ama farkına varamadığımız güzellikleri keşfedeceğimiz kapıları da aralıyoruz aslında. Mesela bahçenizin bir köşesinde her sene yavrulayan şişman kediye ve her gün biraz daha büyüyen yavrularına, bulutların küme küme nasıl uzaklaştığına, denizdeki dalgaların kıyıya vuruşuna “son” gözlüğüyle baktığınızda daha bir dikkatle incelersiniz değil mi? Ayrıntıları gördüğünüze sevinirsiniz herhalde, son kez gördüğünüze çoğunlukla üzüleceğiniz gibi…
Düşünsenize, bugün yıldızları son kez göreceğinizi bilseniz nasıl bakardınız onlara? Gün ışığının teninize son kez dokunduğunu, rüzgârı saçlarınızda son kez hissettiğinizi ya da her gün adımladığınız sokaktan son kez geçtiğinizi bilseniz yine aynı şekilde hareket eder miydiniz?
Büyük ihtimalle cevabınız hayır olurdu değil mi? Her ayrıntıyı zihninize kazımak istercesine bakışlarınız milim milim dolaşırdı sanırım.
Bir de öldürmeyen ama ruhunuzda derin izler bırakacak kadar acıtan bir “son” olsa, sevdiklerimiz için son, söz konusu olsa mesela…
Sevdiğiniz birine son defa sarılıyor olduğunuzu, kokusunu son defa içinize çektiğinizi hatta onu son defa gördüğünüzü bilmenin yaşattığı hisler kelimelerle tarif edilebilir mi sizce?
-Dünyanın hiçbir dilinde, hiçbir kelimeyle tarif edilemez bence.-
O yüzden bir şeylerin değerini sonradan anlayıp keşkelerle dolu cümleler kurmak yerine “son” gözlüğünden bakıp da düşünmek, ona göre hareket etmek fena fikir olmasa gerek.
Dostane bir tavsiye;
Gökyüzünü son kez seyrediyormuşçasına, bir çiçeği son kez kokluyormuşçasına, çevrenizdekilerle –özellikle sevdiklerinizle- son kez görüşüyormuşçasına yaşayın hayatı. Hangisi gerçekten son olacak bilemiyoruz çünkü.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder