Sponasor Reklam

Son Dakika Haberleri

Derin Sesler

Derin Sesler Gramofon
Åžehre aylardır güneÅŸ doÄŸmuyormuÅŸ. O böyle söylüyordu, bense günlerdir bu cümleyi duymaktan sıkılmıştım ve sebeb-i hikmetini merak ediyordum. Ne zaman hanımeli kokulu renk renk çiçekler açmış o tek katlı evinin bahçe kapısından girecek, ziyaret edecek olsam, onu bahçenin en kuytu köşesine kurulu masası başında, gramofondaki taÅŸ plak kayıttan Zeki Müren’i dinler bulurdum. Hep de aynı ÅŸarkı tıngırdardı eski pikapta: “Åžimdi Uzaklardasın.”
Beni her zaman sıcacık fakat hüzünlü bir tebessümle karşılayan arkadaşımla tanışalı henüz bir ay olmuÅŸtu. Onunla Çamlıca’da bir çay bahçesinde tanışmıştık. Yakın bir ahbabımın çok eski bir tanıdığıymış.

$ads={1}
İlk görüşmemizden sonra onun, konuşmayı pek sevmeyen biri olduğunu düşünmüştüm oysa arkadaşım onun öncelerde çok konuşkan bir insan olduğunu söyledi. Gülmeyi çok sever, kahkahaları girdiği ortamlarda her kulağı çınlatırmış. Üzüldüm, oysa kim bilir ne de çok yakışırdı şimdi yüzüne içten bir tebessüm.
Ayaklarım beni yine ona götürüyor, nedenini bilmiyorum ama onu görmek tarifsiz bir duygu yaşatıyor, çok mutlu ediyor beni. Kapıyı aralıyorum, hanımeli ve çeşit çeşit çiçek kokuları arasından süzülüyorum içeri.
Gözleri dalıp gitmiş yine uzaklara, fark etmiyor beni önce, sesim ürkütüyor onu titriyor narin omuzları inceden.
Tebessümü yüzüne dalga dalga yayılıyor, gözlerinin içi gülüyor. Beni de çok mutlu ediyor tabi bu hali.
Oturuyorum karşısındaki boÅŸ sandalyeye. “HoÅŸ geldin.” diyor. Aynı tebessümle mukabele ediyor, “HoÅŸ buldum.” diyorum. SöylediÄŸimde son derece samimiyim, çünkü onu uzun zamandır ilk defa bu kadar hoÅŸ buluyorum.
O, yine konuşmuyor pek fazla. Bir iki laflıyoruz.
Uzun sessizlik anlarımızda yaptığım gibi yine yüzünü inceliyorum dikkatli dikkatli. “Gözleri ÅŸiÅŸmiÅŸ.” diyorum içimden. Ah! KeÅŸke bu kadar içine atmasa, gözünden akıtmasa her ÅŸeyi. Dökse içini bana, bana olmasa bile en azından bir kağıda.
“Yazmayı sever misin?” diyorum. Uzun suskunluÄŸumuza kısa bir mola vererek. “Severdim.” diyor, gözleri yine uzaklara dalıyor, bakışları buÄŸulanıyor ve yeniden, “Severdim.” diyor. Bu sefer ne yazık ki sesi de titriyor. Birkaç saniye sonrasında ise artık hıçkırıklarına hakim olamıyor ve masaya kapanarak aÄŸlamaya baÅŸlıyor. Bense susuyorum. SuskunluÄŸu tercih ediyorum o an, hatta belki de uzun bir süre için.
Onun için gerçekten üzülüyorum, bunu halimden anlamış olacak ki geçenlerde “Lütfen benim için üzülme, sevdiÄŸim insanları üzmeyi hiç istemem, beni anlayabileceÄŸini umut ediyorum.” demiÅŸti.
Evet, onu ve bu halini gerçekten çok iyi anlıyor olsam da niçin bu haldeydi onu bir türlü kestiremiyordum. Belli ki bir derdi vardı ama soramıyordum da. Onun için sadece dua edebiliyordum.
Hıçkırıklarına ara vererek derin bir nefes aldı: “BoÄŸuluyorum.” dedi. “O halde anlat, kendini hırpalama bu kadar.” dedim.
Bir aydır tanışıyorduk ve artık bana bir ÅŸeyler anlatabileceÄŸini düşünüyordum. O ise tercihini yine susmaktan yana kullanarak, “Belki bir gün.” dedi. Israr etmedim, belki de kendine bile anlatamıyordu bazı ÅŸeyleri ama bana ne olursa olsun anlatmalıydı.
“Kendisini anlamayan insan baÅŸkasını nasıl anlayabilir?” dedim. “Anlamıyorum, anlamaya da çalışmıyorum.” dedi. Hak verdim çünkü ben onun bir ay önce kapıda bıraktığı kendisi, iç sesiydim.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Hiç yorum yok