Blogculuk Serüvenimde Edindiğim 8 Tecrübe
Bu yazı bir misafir yazıdır ve furkanozden.net'ten Furkan Özden tarafından yazılmıştır. Siz de Blog Hocam'da konuk yazar olmak isterseniz buraya bakabilirsiniz.
Blog yazmaya başladığımda takvim yaprakları 2009 yılını gösteriyordu. Bloglarla tanışmam ise coğrafya öğretmenimin tahtaya tr.gg üzerinden hazırladığı sitesini yazmasıyla başladı. Onun açtığı siteyi incelerken hemen kendime de açtım. Düzenlemeye açık bir sistem olduğu için biraz html ve css de öğrendim ve amacım bildiklerimi başka insanlara aktarmak oldu. İlk başlarda kod bilgisi üzerine paylaşım yaparken sınıfta tuttuğum notları da paylaşmaya başladım. Ardından bu paylaşımlar kendiliğinden azalıp yerini yazarken mutlu hissettiğim film, oyun incelemeleri, beğendiğim yabancı dilde yazılan yazıların çevirisi ve birkaç ürün incelemesine bıraktı.
İşte bu süreçte oldukça fazla hata yaptım. Bu hatalar sayesinde bloğumun gidişatı şekillendi. Bazı hataları düzeltmem çok zamanımı almış olsa da bu yazıyı yazarken geçmiş olan 9 yıllık blogculuk serüvenimde oldukça çok tecrübe edindim. İşte o tecrübelerden derlediğim 8 madde:
Burada vurguladığım yer aslında blog açmaya "karar" verdikten sonraki aşama. Acaba doğru karar verdiniz mi? Sizi blog yazmaya iten şey ne oldu? Blog yazarak ne yapmaya çalışacaksınız? Bu ve buna benzer sorular blogculuk serüveninize -eğer başlarsa- yön verecek kilit sorulardan sadece birkaç tanesi. Girişte kısa bir şekilde özetlediğim blogculuk serüvenimde benim karar verme aşamam sadece yeşil tahtadaki bir internet sitesi adresi olmuştu. Bu yazdığım sorulara verilmiş en basit cevaplardan biri olabilir. Ancak bu adımda hata mı ettim yoksa doğru karar mı verdim, emin değilim.
Benim amacım bildiklerimi diğer insanlarla paylaşmaktı. Blog yazdığım süreç içerisinde bu amacım belki başka yerlere kaydı. Belki biraz esnedi sündü ama şu an için belki de paylaşmak istediklerimi paylaşmak gibi bir amaca dönüştü. Dediğim gibi yazarken kendinizi mutlu hissediyorsanız belki de amacın bir önemi yoktur. Ama 'Rotası belli olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez.' diye de bir söz vardır. Amacınızın olması olmamasından iyidir sonuçta, değil mi?
Ünlü mutasavvıf Mevlana'nın şöyle bir sözü vardır: 'Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.' Bu maddenin özeti aslında budur. Yazdığınız bloğa göre belirleyebileceğiniz hitap şeklinizi kendi isteğinize göre de belirleyebilirsiniz. Örneğin ben ilk başlarda çok sık olmasa da 'smiley' kullanıyordum. Şu an hem satır aralarını düzensizleştirdiğinden hem de kendimi sözcüklerle ifade edemeyecek kadar aciz olduğumu düşündürdüğünden dolayı kullanmayı bıraktım. Bu sayede duygularımı yazıya dökerken oldukça mesafe katetmeye başladım. Kurduğum cümleler uzadı, anlatım bozuklukları artmaya başladı bu sayede anlatım bozukluğu olmayan uzun cümleler kurmayı öğrendim. Bunlar sadece hitap şeklimi şekillendirirken edindiğim tecrübelerdi.
Günümüzde -abartmak gibi olmasın ama- adeta bir altın kadar değerli olan bu kavram gün geçtikçe azalsa da asla önemini yitirmeyecektir. Arkadaş çevremize sorsak kaç kişiden bir bloğu düzenli olarak takip ettiğine dair olumlu yorumlar alırız? Bir elin parmaklarını geçer mi? İşte böylesi bir dönemde sadık okuyucu kitlesi kazanmak çok önemli. Burada iş elbette bloğu yazan kişi de veya ekipte bitiyor. Özeleştiri yapmak gerekirse kendi yazdığım blogda pek fazla kişisel hayatıma yer vermiyorum. Dediğim gibi yazarken mutlu hissettiğim ve paylaşmayı istediğim şeyleri paylaştığımdan dolayı belki bir okuyucu kitlem yoktur. Ancak çeşitli yerlerden gelen ziyaretçilerin ayrılmadan önce attıkları yorum da yeterince iyi hissettirmiyor değil. Bu kitleyi kazanmak için biraz da uğraş vermek gerekiyor. Adeta kendi reklamınızı yapmalısınız yani. Sosyal medyayı aktif kullanıyorsanız birkaç pazarlama tekniği biliyorsunuzdur. Tabir belki biraz fazla uçuk olacak ama birçok makaleye konu olan ve iş hayatında oldukça önem arz eden 'Kendini Pazarlama' denen bir konu mevcut. Bu üstünde ayrıca durulacak bambaşka bir konu olduğu için araştırmayı size bırakıyorum.
Yaptığım en önemli hatalardan biri de buydu. İlk zamanlarda yazı yazarken o an ne yazacaksam onu yazdım. Sonrasını düşünmedim. Yaşımın bulunduğu dönemden de olsa gerek. O sırada adeta sadece ziyaretçi çekmek için içerik yazdım. Konularını tahmin edersiniz... Şimdi onlara değinmiyorum. İşte o yazdığım yazılar 2012 yılında adsense hesabımın kapatılmasına, daha kötüsü domainin engellenmesine neden oldu ve alternatif reklam çözümleri aramaya başladım. İlerleyen yıllarda blog bir sürü kırık link barındıran yazılarla dolmuş oldu. 2014'te 'her hafta en az bir yazı kuralı' sayesinde üretkenliğimi artırmaya başladım. Bu sırada bloğum artık blogspotun ücretsiz sunucularında değil kendi kiraladığım bir sunucuda barınıyor ve kendime ait bir domainim vardı. Dolayısıyla az da olsa para gerekliydi ve bunun için en iyi yol yine Google Adsense idi. Emin olun çok araştırdım. Çok şey denedim. Dönüp dolaşıp aynı yere geldim. İşte bunun için de hesap engelimi kaldırmam gerekiyordu. Hesap engelini Tarkan'ın 'Şımarık' adlı şarkısından esinlenerek tatlı dille aştım. Domain engeli halen mevcut olduğundan yine de reklam barındıramıyordum. Yıllar önce sadece ziyaretçi ve hit amacıyla yazdığım o yazılar var ya, işte o yazıları yaklaşık 2000 yazının içinden bulup sildim ya da düzenledim. İşte bunların nedeni blog yazmaya başladığımda kendime yakın ve uzak hedef belirlemediğimden oldu. Şimdilik tek bir hedefim var. Dediğim gibi 'Her hafta en az 1 yazı'. Bunu da sağolsun Barış Özcan'ın Zinciri Kırma adlı videosunu izledikten sonra belirledim. Umarım benim bu yazım da birileri için rehber olur, gemisine rüzgar olur.
Tasarım blogculuğa yeni başlayan biri için ya çok önemsizdir ya da çok önemlidir. Bunun ortası yoktur bana göre. Ben ilk blog yazmaya başladığım zamanlarda içerik üretmekten çok blog tasarımını kurcalayıp dururdum. Bunun yüzünden Blogger Smash Template adında bir temayı kurcalaya kurcalaya bambaşka bir hale getirdim. Çok isteyen olunca da Blogger Bayram Şekeri Teması diye paylaştım. Ancak tasarımın ilerleyen yıllarda başıma açtığı en büyük sorunlardan biri de tema veya sistem değiştirdiğimde sağa sola kayan düzenli olmayan bir blog tasarımıyla karşı karşıya kalmam oldu. Hiç unutmam bloğum blogspot üzerindeyken yazı alanı genişliği 544px olduğu için görselleri ve eklediğim videoları manuel olarak 544px genişliğe ayarlamıştım. Halbuki bulunduğu alan içerisinde en geniş halini alacak kodu yazsam tertemiz olacaktı.
Wordpress'e geçip haliyle tema da değiştiği için bazı yazılarımda hala sola dayalı 544px genişliğinde bir görsel ve yanında kalan boşluğa sıkışmış bir miktar yazı bulunuyor. Zaman buldukça bunları da düzenliyorum. Ancak Blogspottayken tema değiştirmek istediğim halde değiştiremememin nedeni görselleri manuel ayarlamamdı. Yine Wordpress'e geçtiğimde aynı temanın Wordpress'e uyarlanmış halini arayıp onunla yola devam etmek istemem de görselleri 544px genişliğe sabitlememdi. Demem o ki yazılarınızı yazarken ileriyi de düşünün. Burada görsel sadece bir örnek. Yazı içerisinde kullandığınız çeşitli kodlar, temaya veya eklentiye bağlı olan ve tema değiştiğinde ya da eklenti kaldırıldığında geçerliliğini yitirecek olan kodlar. Bütün bunları düşünmelisiniz.
Bir yerlerden denk gelip tanıdığı, eşi dostu blog yazanların blog yazma hevesiyle yanıp tutuşup sordukları ilk soruyla yaşadıkları durumdur. Amacınızı belirlerken bu endişeniz yoksa ilerde çeşitli ihtiyaçlardan dolayı bu endişeye kapılabilirsiniz. Buradaki kırmızı çizgi ise blog tasarımını reklamlarla, özellikle pop-up reklamlarla dolup taşırmadan ayarında göz zevkini bozmayacak şekilde reklam yerleştirmektir. Eğer ilk başlarda benim gibi içerik üretirseniz -ne kadar içerik üretmek denirse?- bir kere Google Adsense'i unutmanız gerekir. Kalan firmalar ya çok açgözlü ya da Türkiyeden gelen ziyaretçiler için çok az ödeme yapan reklamlardır. Diğer türleri boşverin. Yaptığınız işi severek yaparsanız merak etmeyin sponsorlar sizi bulur. Amatör blogcunun ilk cep harçlığını o sponsorlar verir. Yani benim öyle oldu. Google kadar katı kuralları olmayan kişiler veya firmalardan birçok sponsor yazı teklifi aldım. Bu durum biraz olsa da yazı yazma şevkimi artırmadı değil. Google Adsense reklamlarından sonra herhangi bir gelir endişem kalmadı zaten. Çünkü sponsor reklamlar bir geldi mi elleri dolu gelirken Google Adsense damlaya damlaya gölü doldurmaya çalışıyor. Bu da size az da olsa blogdan para kazanma hissi veriyor ki bu muhteşem bir şey. Üstelik bu geliriniz arttığında belki de blogculuğu asıl işiniz olarak yapmaya başlarsınız belli mi olur? Pollyannacılığın lüzumu yok demeyin. Artık yeni meslek çeşitleri oluşmaya başladı. Sosyal Medya Yazarlığı, İçerik Üreticisi, Hikaye Anlatıcısı, Blog Yazarı gibi... Tabi hobinizi işe çevirmemek isterseniz de bu size kalmış. Üzerinde tartışılabilecek bir konu daha.
Bu maddeyi bilerek en sona bıraktım. Çünkü bu şeye benziyor; bir yazı yazdıktan sonra başlık atmaya. Hani ilk okulda kompozisyon ödevi almıştık ya. İşte orada öğretmenimiz ne demişti? 'Başlığı yazıyı yazdıktan sonra yazın.' Blog açarken de durum benzerdir. Üstteki 7 maddeyi kafanızda bitirdikten cevaplandırdıktan sonra sıra bloğun ismini ve domainini seçmeye gelir. Bu aşamada iki türlü seçenek var diyebilirim. İsminiz ve soyisminiz ya da hayal gücünüzün oluşturacağı fantastik o 'isim'. Tercih sizin. Genel isimlerle yükselen siteler ve bloglar olduğu gibi isim ve soyisim ile yükselen ve hatta sizin de takip ettiğiniz birçok blog var. Bazılarına blog denmez ama konumuz domain ve isim seçimi olduğu için örnek yerinde oldu bence.
Umarım bu yazım çoğu blogcu arkadaşıma rehber olur ve benim düştüğüm hatalara düşmemelerini sağlar. Sorularınız veya önerileriniz varsa yorum yapmaktan çekinmeyin. Buralardayım...
Blog yazmaya başladığımda takvim yaprakları 2009 yılını gösteriyordu. Bloglarla tanışmam ise coğrafya öğretmenimin tahtaya tr.gg üzerinden hazırladığı sitesini yazmasıyla başladı. Onun açtığı siteyi incelerken hemen kendime de açtım. Düzenlemeye açık bir sistem olduğu için biraz html ve css de öğrendim ve amacım bildiklerimi başka insanlara aktarmak oldu. İlk başlarda kod bilgisi üzerine paylaşım yaparken sınıfta tuttuğum notları da paylaşmaya başladım. Ardından bu paylaşımlar kendiliğinden azalıp yerini yazarken mutlu hissettiğim film, oyun incelemeleri, beğendiğim yabancı dilde yazılan yazıların çevirisi ve birkaç ürün incelemesine bıraktı.
İşte bu süreçte oldukça fazla hata yaptım. Bu hatalar sayesinde bloğumun gidişatı şekillendi. Bazı hataları düzeltmem çok zamanımı almış olsa da bu yazıyı yazarken geçmiş olan 9 yıllık blogculuk serüvenimde oldukça çok tecrübe edindim. İşte o tecrübelerden derlediğim 8 madde:
1 - Karar Verin
Burada vurguladığım yer aslında blog açmaya "karar" verdikten sonraki aşama. Acaba doğru karar verdiniz mi? Sizi blog yazmaya iten şey ne oldu? Blog yazarak ne yapmaya çalışacaksınız? Bu ve buna benzer sorular blogculuk serüveninize -eğer başlarsa- yön verecek kilit sorulardan sadece birkaç tanesi. Girişte kısa bir şekilde özetlediğim blogculuk serüvenimde benim karar verme aşamam sadece yeşil tahtadaki bir internet sitesi adresi olmuştu. Bu yazdığım sorulara verilmiş en basit cevaplardan biri olabilir. Ancak bu adımda hata mı ettim yoksa doğru karar mı verdim, emin değilim.
2 - Amacınızı Seçin
Benim amacım bildiklerimi diğer insanlarla paylaşmaktı. Blog yazdığım süreç içerisinde bu amacım belki başka yerlere kaydı. Belki biraz esnedi sündü ama şu an için belki de paylaşmak istediklerimi paylaşmak gibi bir amaca dönüştü. Dediğim gibi yazarken kendinizi mutlu hissediyorsanız belki de amacın bir önemi yoktur. Ama 'Rotası belli olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez.' diye de bir söz vardır. Amacınızın olması olmamasından iyidir sonuçta, değil mi?
3 - Hitap Tarzınızı Belirleyin
Ünlü mutasavvıf Mevlana'nın şöyle bir sözü vardır: 'Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.' Bu maddenin özeti aslında budur. Yazdığınız bloğa göre belirleyebileceğiniz hitap şeklinizi kendi isteğinize göre de belirleyebilirsiniz. Örneğin ben ilk başlarda çok sık olmasa da 'smiley' kullanıyordum. Şu an hem satır aralarını düzensizleştirdiğinden hem de kendimi sözcüklerle ifade edemeyecek kadar aciz olduğumu düşündürdüğünden dolayı kullanmayı bıraktım. Bu sayede duygularımı yazıya dökerken oldukça mesafe katetmeye başladım. Kurduğum cümleler uzadı, anlatım bozuklukları artmaya başladı bu sayede anlatım bozukluğu olmayan uzun cümleler kurmayı öğrendim. Bunlar sadece hitap şeklimi şekillendirirken edindiğim tecrübelerdi.
4 - "Okuyucu" Kitlesi Kazanın
Günümüzde -abartmak gibi olmasın ama- adeta bir altın kadar değerli olan bu kavram gün geçtikçe azalsa da asla önemini yitirmeyecektir. Arkadaş çevremize sorsak kaç kişiden bir bloğu düzenli olarak takip ettiğine dair olumlu yorumlar alırız? Bir elin parmaklarını geçer mi? İşte böylesi bir dönemde sadık okuyucu kitlesi kazanmak çok önemli. Burada iş elbette bloğu yazan kişi de veya ekipte bitiyor. Özeleştiri yapmak gerekirse kendi yazdığım blogda pek fazla kişisel hayatıma yer vermiyorum. Dediğim gibi yazarken mutlu hissettiğim ve paylaşmayı istediğim şeyleri paylaştığımdan dolayı belki bir okuyucu kitlem yoktur. Ancak çeşitli yerlerden gelen ziyaretçilerin ayrılmadan önce attıkları yorum da yeterince iyi hissettirmiyor değil. Bu kitleyi kazanmak için biraz da uğraş vermek gerekiyor. Adeta kendi reklamınızı yapmalısınız yani. Sosyal medyayı aktif kullanıyorsanız birkaç pazarlama tekniği biliyorsunuzdur. Tabir belki biraz fazla uçuk olacak ama birçok makaleye konu olan ve iş hayatında oldukça önem arz eden 'Kendini Pazarlama' denen bir konu mevcut. Bu üstünde ayrıca durulacak bambaşka bir konu olduğu için araştırmayı size bırakıyorum.
5 - Yakın ve Uzak Hedefleriniz Olsun
Yaptığım en önemli hatalardan biri de buydu. İlk zamanlarda yazı yazarken o an ne yazacaksam onu yazdım. Sonrasını düşünmedim. Yaşımın bulunduğu dönemden de olsa gerek. O sırada adeta sadece ziyaretçi çekmek için içerik yazdım. Konularını tahmin edersiniz... Şimdi onlara değinmiyorum. İşte o yazdığım yazılar 2012 yılında adsense hesabımın kapatılmasına, daha kötüsü domainin engellenmesine neden oldu ve alternatif reklam çözümleri aramaya başladım. İlerleyen yıllarda blog bir sürü kırık link barındıran yazılarla dolmuş oldu. 2014'te 'her hafta en az bir yazı kuralı' sayesinde üretkenliğimi artırmaya başladım. Bu sırada bloğum artık blogspotun ücretsiz sunucularında değil kendi kiraladığım bir sunucuda barınıyor ve kendime ait bir domainim vardı. Dolayısıyla az da olsa para gerekliydi ve bunun için en iyi yol yine Google Adsense idi. Emin olun çok araştırdım. Çok şey denedim. Dönüp dolaşıp aynı yere geldim. İşte bunun için de hesap engelimi kaldırmam gerekiyordu. Hesap engelini Tarkan'ın 'Şımarık' adlı şarkısından esinlenerek tatlı dille aştım. Domain engeli halen mevcut olduğundan yine de reklam barındıramıyordum. Yıllar önce sadece ziyaretçi ve hit amacıyla yazdığım o yazılar var ya, işte o yazıları yaklaşık 2000 yazının içinden bulup sildim ya da düzenledim. İşte bunların nedeni blog yazmaya başladığımda kendime yakın ve uzak hedef belirlemediğimden oldu. Şimdilik tek bir hedefim var. Dediğim gibi 'Her hafta en az 1 yazı'. Bunu da sağolsun Barış Özcan'ın Zinciri Kırma adlı videosunu izledikten sonra belirledim. Umarım benim bu yazım da birileri için rehber olur, gemisine rüzgar olur.
6 - Tasarım
Tasarım blogculuğa yeni başlayan biri için ya çok önemsizdir ya da çok önemlidir. Bunun ortası yoktur bana göre. Ben ilk blog yazmaya başladığım zamanlarda içerik üretmekten çok blog tasarımını kurcalayıp dururdum. Bunun yüzünden Blogger Smash Template adında bir temayı kurcalaya kurcalaya bambaşka bir hale getirdim. Çok isteyen olunca da Blogger Bayram Şekeri Teması diye paylaştım. Ancak tasarımın ilerleyen yıllarda başıma açtığı en büyük sorunlardan biri de tema veya sistem değiştirdiğimde sağa sola kayan düzenli olmayan bir blog tasarımıyla karşı karşıya kalmam oldu. Hiç unutmam bloğum blogspot üzerindeyken yazı alanı genişliği 544px olduğu için görselleri ve eklediğim videoları manuel olarak 544px genişliğe ayarlamıştım. Halbuki bulunduğu alan içerisinde en geniş halini alacak kodu yazsam tertemiz olacaktı.
Wordpress'e geçip haliyle tema da değiştiği için bazı yazılarımda hala sola dayalı 544px genişliğinde bir görsel ve yanında kalan boşluğa sıkışmış bir miktar yazı bulunuyor. Zaman buldukça bunları da düzenliyorum. Ancak Blogspottayken tema değiştirmek istediğim halde değiştiremememin nedeni görselleri manuel ayarlamamdı. Yine Wordpress'e geçtiğimde aynı temanın Wordpress'e uyarlanmış halini arayıp onunla yola devam etmek istemem de görselleri 544px genişliğe sabitlememdi. Demem o ki yazılarınızı yazarken ileriyi de düşünün. Burada görsel sadece bir örnek. Yazı içerisinde kullandığınız çeşitli kodlar, temaya veya eklentiye bağlı olan ve tema değiştiğinde ya da eklenti kaldırıldığında geçerliliğini yitirecek olan kodlar. Bütün bunları düşünmelisiniz.
7 - Gelir Endişesi
Bir yerlerden denk gelip tanıdığı, eşi dostu blog yazanların blog yazma hevesiyle yanıp tutuşup sordukları ilk soruyla yaşadıkları durumdur. Amacınızı belirlerken bu endişeniz yoksa ilerde çeşitli ihtiyaçlardan dolayı bu endişeye kapılabilirsiniz. Buradaki kırmızı çizgi ise blog tasarımını reklamlarla, özellikle pop-up reklamlarla dolup taşırmadan ayarında göz zevkini bozmayacak şekilde reklam yerleştirmektir. Eğer ilk başlarda benim gibi içerik üretirseniz -ne kadar içerik üretmek denirse?- bir kere Google Adsense'i unutmanız gerekir. Kalan firmalar ya çok açgözlü ya da Türkiyeden gelen ziyaretçiler için çok az ödeme yapan reklamlardır. Diğer türleri boşverin. Yaptığınız işi severek yaparsanız merak etmeyin sponsorlar sizi bulur. Amatör blogcunun ilk cep harçlığını o sponsorlar verir. Yani benim öyle oldu. Google kadar katı kuralları olmayan kişiler veya firmalardan birçok sponsor yazı teklifi aldım. Bu durum biraz olsa da yazı yazma şevkimi artırmadı değil. Google Adsense reklamlarından sonra herhangi bir gelir endişem kalmadı zaten. Çünkü sponsor reklamlar bir geldi mi elleri dolu gelirken Google Adsense damlaya damlaya gölü doldurmaya çalışıyor. Bu da size az da olsa blogdan para kazanma hissi veriyor ki bu muhteşem bir şey. Üstelik bu geliriniz arttığında belki de blogculuğu asıl işiniz olarak yapmaya başlarsınız belli mi olur? Pollyannacılığın lüzumu yok demeyin. Artık yeni meslek çeşitleri oluşmaya başladı. Sosyal Medya Yazarlığı, İçerik Üreticisi, Hikaye Anlatıcısı, Blog Yazarı gibi... Tabi hobinizi işe çevirmemek isterseniz de bu size kalmış. Üzerinde tartışılabilecek bir konu daha.
8 - İsim ve Domain Seçimi
Bu maddeyi bilerek en sona bıraktım. Çünkü bu şeye benziyor; bir yazı yazdıktan sonra başlık atmaya. Hani ilk okulda kompozisyon ödevi almıştık ya. İşte orada öğretmenimiz ne demişti? 'Başlığı yazıyı yazdıktan sonra yazın.' Blog açarken de durum benzerdir. Üstteki 7 maddeyi kafanızda bitirdikten cevaplandırdıktan sonra sıra bloğun ismini ve domainini seçmeye gelir. Bu aşamada iki türlü seçenek var diyebilirim. İsminiz ve soyisminiz ya da hayal gücünüzün oluşturacağı fantastik o 'isim'. Tercih sizin. Genel isimlerle yükselen siteler ve bloglar olduğu gibi isim ve soyisim ile yükselen ve hatta sizin de takip ettiğiniz birçok blog var. Bazılarına blog denmez ama konumuz domain ve isim seçimi olduğu için örnek yerinde oldu bence.
Umarım bu yazım çoğu blogcu arkadaşıma rehber olur ve benim düştüğüm hatalara düşmemelerini sağlar. Sorularınız veya önerileriniz varsa yorum yapmaktan çekinmeyin. Buralardayım...
Hiç yorum yok
Yorum Gönder